Balıkesir’in Sındırgı ilçesi, 2025 yılında meydana gelen ardışık depremlerle Türkiye’nin gündemine oturdu. 10 Ağustos 2025’te yaşanan 6,1 büyüklüğündeki depremi, 27 Ekim 2025’te 6,0 büyüklüğünde ikinci bir sarsıntı takip etti. Bu iki deprem, yalnızca yapısal hasarlara neden olmadı; aynı zamanda halk arasında uzun süredir süren “Bu depremler ne zaman bitecek?” sorusunu da doğurdu. Ancak bu sorunun yanıtı basit değildir. Çünkü depremler, doğanın karmaşık bir dengesinin sonucudur ve bu dengenin yeniden kurulması zaman alır.


Sındırgı, jeolojik olarak Ege Graben Sistemi içinde yer alır. Bu sistem, kuzey-güney yönlü gerilme kuvvetleri altında bulunan bir bölgedir. Yer kabuğunun açılma hareketi, çok sayıda aktif fay hattının oluşmasına neden olmuştur. Sındırgı çevresinde Simav Fayı, Bigadiç Fayı ve Balıkesir Fay Zonu gibi enerjisini sürekli biriktiren sistemler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu bölge, her zaman deprem üretme potansiyeline sahip bir coğrafyadır.


Depremler, yer kabuğundaki gerilmenin birikmesi ve bu gerilimin ani bir kırılmayla boşalması sonucu ortaya çıkar. Ancak bu kırılma, tek bir olayla sona ermez. Büyük bir ana şoktan sonra fay hattında ve çevresindeki küçük kırıklarda yeniden düzenlenme süreci başlar. Bu süreç, artçı depremler olarak adlandırılır. Yani “depremler bitti mi” sorusu aslında “fay hattı dengesini yeniden buldu mu” anlamına gelir. Bu da günler, aylar hatta yıllar sürebilir.


Sındırgı’da 10 Ağustos depreminden sonra binlerce artçı kaydedildi. Bunların bir kısmı hissedilmeyecek kadar küçük, bazıları ise 4.0 büyüklüğüne kadar ulaşan sarsıntılardı. Halk arasında “her gün sallanıyoruz” ifadesi sıkça dile getirildi. Bu durum, hem bölgenin jeolojik yapısının hem de iki büyük depremin yakın zaman aralığında meydana gelmesinin doğal sonucudur. Çünkü ilk depremin ardından fay hattı üzerindeki yük dağılımı değişmiş, bu da ikinci bir büyük sarsıntıyı tetiklemiştir.


Bilim insanlarına göre artçıların ne kadar süreceği, ana şokun büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Genel olarak 6 büyüklüğündeki bir depremden sonra artçı sarsıntıların 6 ay ile 1 yıl arasında azalarak devam etmesi beklenir. Ancak bu süreç, fayın iç yapısına ve bölgedeki jeolojik hareketliliğe göre daha uzun sürebilir. Japonya, Endonezya ve Türkiye gibi aktif fay ülkelerinde bazı artçı dizilerinin 3 ila 5 yıl sürdüğü gözlemlenmiştir. Bu nedenle Sındırgı’da yaşanan sarsıntıların da birkaç yıl boyunca zaman zaman hissedilmesi mümkündür.


Sındırgı özelinde sürecin uzun sürmesinin bir diğer nedeni, fay sisteminin birbirine bağlı olmasıdır. Yani bir fay üzerindeki kırılma, diğerine enerji aktarabilir. Simav Fayı ve Bigadiç Fayı bu anlamda etkileşim halindedir. Bu etkileşim, düşük şiddetli ama sık tekrarlanan sarsıntıların nedenidir. Uzmanlar, bu bölgede 3.0 ila 4.0 büyüklüğünde sarsıntıların uzun süre hissedilebileceğini, ancak büyük bir deprem olasılığının kısa vadede düşük olduğunu vurgulamaktadır.


“Bu depremler ne zaman biter?” sorusu halk açısından sadece fiziksel değil, psikolojik bir sorudur. Çünkü depremler sadece binaları değil, insanların güvenlik duygusunu da sarsar. Sındırgı halkı, her sarsıntıda yeniden korku ve kaygı yaşamaktadır. Bu noktada bilimsel bilgilendirme, doğru iletişim ve afet bilincinin güçlendirilmesi büyük önem taşır. AFAD ve yerel yönetimlerin düzenli bilgilendirme toplantıları yapması, halkın süreci daha sağlıklı yönetmesine yardımcı olur.


Deprem uzmanları, “bitti” ifadesinin yanlış olduğunu vurgular. Çünkü depremler asla tamamen bitmez, sadece enerji birikim ve boşalım döngüleri değişir. Fay sistemi sakinleştiğinde sarsıntılar hissedilmez hale gelir, ancak yer altında küçük hareketler devam eder. Bu nedenle amaç, depremin bitmesini beklemek değil, onunla yaşamayı öğrenmektir. Bu farkındalık, Sındırgı gibi aktif fay zonlarında yaşayan insanlar için en önemli koruma aracıdır.


Sındırgı’da geleceğe yönelik en kritik adımlar, yapı güvenliğinin artırılması ve zemin etütlerinin titizlikle yapılmasıdır. Depremler doğanın bir gerçeği olsa da, yıkımlar insan eliyle önlenebilir. Sağlam yapılaşma, denetimli inşaat süreçleri ve afet bilinci, sarsıntıların yıkıcı etkilerini minimize eder. Bu süreçte eğitim kurumlarının, belediyelerin ve halkın birlikte hareket etmesi gerekmektedir.


Bugün Sındırgı’da depremler hâlâ konuşuluyor olsa da, bölge sakinleri zamanla bu sürece uyum sağlamaya başladı. Artçıların sıklığı azaldıkça, yaşam da normale dönmektedir. Ancak uzun vadede yeniden enerji birikeceği unutulmamalıdır. Fay sistemleri yüzlerce yıl boyunca aktif kalabilir. Yani “bitmek” yerine “dengeye oturmak” ifadesi daha doğrudur. Bu dengeyi sağlamak da yalnızca doğanın değil, insanların bilinçli davranışlarının bir sonucudur.


Sonuç olarak Sındırgı’da depremler tamamen bitmeyecek, ancak etkileri giderek azalacaktır. Halkın yapacağı en doğru şey, korkudan değil bilinçten güç almak, afet eğitimlerini sürdürmek ve güvenli yapılarda yaşamaktır. Zira deprem, doğanın bir gerçeği; ama yıkım, hazırlıksızlığın sonucudur.