Bir İmparatorluğun Çöküşünden Bir Cumhuriyetin Doğuşuna: 1918-1923 Arası Beş Yılın Anatomisi
1918’den 1923’e uzanan beş yıl, Türk tarihinin en çalkantılı ve aynı zamanda en belirleyici dönemlerinden biridir. Bu yıllar, bir imparatorluğun çöküşüne, bir ulusun yeniden doğuşuna ve modern bir devletin temellerinin atılmasına sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son nefesini verdiği, halkın umutsuzluk içinde kaldığı, ancak aynı zamanda millet iradesinin yeniden şekillendiği bu süreç, dünya tarihindeki en hızlı ve köklü dönüşümlerden birine işaret eder.
1918 yılı, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna ve Osmanlı’nın yüzyıllardır süregelen hâkimiyetinin sona ermesine tanıklık etti. Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim 1918’de imzalanmasıyla Osmanlı fiilen teslim olmuş, donanması teslim edilmiş, orduları dağıtılmış, ülkenin dört bir yanı işgal kuvvetlerinin kontrolüne girmişti. İmparatorluğun başkenti İstanbul 13 Kasım 1918’de fiilen işgal edildiğinde, boğazdaki savaş gemilerinin gölgesinde Osmanlı’nın kudreti yerle bir olmuştu. Ancak aynı gün, Dolmabahçe önlerinde düşman zırhlılarını gören Mustafa Kemal Paşa’nın dudaklarından dökülen “Geldikleri gibi giderler” sözü, tarihin akışını değiştirecek bir iradenin doğuşunu müjdeliyordu.
1919 yılı, direnişin filizlendiği dönem oldu. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Türk milletine bağımsızlık çağrısını başlattı. Ardından Havza, Amasya, Erzurum ve Sivas kongreleriyle “milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ilkesi etrafında birleşen bir direniş ruhu doğdu. Bu yıllarda Anadolu’nun her köşesinde halk, kendi geleceğini belirleme hakkını eline almaya başlamıştı. Artık Osmanlı’nın değil, milletin iradesi konuşuyordu.
1920 yılı, direnişin örgütlü bir siyasi güce dönüşme sürecini temsil eder. 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması, hem yeni bir yönetim biçiminin doğuşunu hem de egemenliğin kaynağının değişimini simgeliyordu. Artık millet adına karar veren bir Meclis vardı; padişahın değil, halkın temsilcileri konuşuyordu. Bu durum, sadece Osmanlı’nın değil, yüzyıllardır süregelen monarşik düzenin de fiilen sona erdiğini gösteriyordu. Meclisin açılışıyla birlikte Kurtuluş Savaşı hem askeri hem siyasi bir meşruiyet kazanmıştı.
1921 yılına gelindiğinde savaş fiilen Anadolu’nun kalbinde devam ediyordu. İnönü Muharebeleri, Türk ordusunun moralini yükseltmiş, Sakarya Meydan Muharebesi ise dönüm noktası olmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” sözü, ulusal direnişin stratejik ve psikolojik temelini oluşturmuştu. Aynı yıl, 1921 Anayasası kabul edilerek ulusal egemenlik ilkesi anayasal güvence altına alınmıştır. Bu, yeni bir devletin ayak sesleriydi.
![]() |
| Bir İmparatorluğun Çöküşünden Bir Cumhuriyetin Doğuşuna: 1918-1923 Arası Beş Yılın Anatomisi |
1922 yılı, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi anlamda sonlandığı yıldır. 30 Ağustos’ta kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, askeri bağımsızlığın sağlanmasında nihai zaferi temsil ederken, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla birlikte imparatorluk resmen sona ermiştir. 623 yıllık Osmanlı saltanatı tarihe karışmış, yeni bir çağ başlamıştır. Artık padişahın değil, halkın iradesi hüküm sürmekteydi.
1923 yılı ise yeniden doğuşun yılı oldu. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye’nin uluslararası alanda bağımsızlığının tescili anlamına geliyordu. Lozan, yalnızca diplomatik bir belge değil; bağımsızlık mücadelesinin uluslararası kabulüdür. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı ise tüm bu çabaların taçlandığı andır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun yönetim biçimi cumhuriyettir.” sözüyle duyurulan bu yeni rejim, yalnızca bir yönetim değişikliği değil, bir medeniyet dönüşümüdür.
Bu beş yılın özeti, aslında bir milletin kaderini yeniden yazmasının hikâyesidir. Osmanlı’nın yüzyıllarca süren merkeziyetçi, hanedan temelli yapısı çökerken; yerine halkın iradesine dayanan, laik, modern bir ulus-devlet doğmuştur. Bu dönüşüm sadece siyasi değil; kültürel, toplumsal ve ekonomik anlamda da köklü bir devrimi beraberinde getirmiştir. Kadınlara tanınan haklar, eğitimde reformlar, hukuk sisteminin laikleştirilmesi, ekonomik bağımsızlık hedefleri hep bu temelin üzerine inşa edilmiştir.
1918-1923 arası beş yıl, Türk tarihinin bir dönüm noktası olduğu kadar, dünya tarihinde de benzersiz bir örnektir. Bir ulusun, yenilgiden doğuşa, işgalden özgürlüğe, imparatorluktan cumhuriyete uzanan bu kısa ama yoğun yolculuğu; kararlılığın, aklın ve inancın birleştiğinde nelerin başarılabileceğini kanıtlamıştır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin her kazanımı, o beş yılın içinde atılan adımların sonucudur.
Tarih Dedektifi açısından bu dönem, sadece geçmişin değil; bugünün ve geleceğin de anahtarıdır. Çünkü o yıllarda alınan kararlar, bugün hâlâ Türkiye’nin kimliğini, kültürünü ve siyasal yapısını şekillendirmeye devam etmektedir. 1918-1923 arası döneme bakmak, yalnızca bir tarih okumak değil; bir milletin direncini, umudunu ve yeniden doğuşunu anlamaktır.

Yorumlar
Yorumlar