Hurri ve Hititlerde Eski Tanrılar: Anunnaki İnancının Anadolu’ya Uyarlanışı

Mezopotamya uygarlıklarının dini düşüncesi yalnızca Fırat ve Dicle vadileriyle sınırlı kalmadı. Sümer, Akad ve Babil geleneklerinde gelişen tanrılar sistemi zamanla kuzeye, Anadolu platosuna kadar yayıldı. Bu aktarımın en belirgin örneği Hurri ve Hitit metinlerinde görülen “eski tanrılar” kavramıdır. Hititçe metinlerde “karuili deius” veya “karuili šiunna” olarak geçen bu ifade, doğrudan Mezopotamya kökenli Anunnaki kavramıyla bağlantılıdır. Hurri dilinde aynı kavram “ena attanni” şeklinde yer alır. Her iki durumda da bu terim, mevcut tanrılardan önce hüküm sürmüş ve yeraltında yaşayan eski tanrıları anlatır. Bu yönüyle, Sümer ve Babil’deki Anunnaki’nin yeraltı yargıçları kimliğiyle büyük benzerlik taşır.


Hurri halkı, MÖ 3. binyılın sonlarında Yukarı Mezopotamya ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaşamaktaydı. Onların dini sistemi, hem yerel Anadolu inançlarıyla hem de Mezopotamya gelenekleriyle harmanlanmış bir yapıya sahipti. Hurri metinlerinde “eski tanrılar”, gök ve yer tanrılarından önce var olmuş, ancak sonrasında yeraltına gönderilmiş ilahi varlıklar olarak tanımlanır. Bu anlatı, tıpkı Babil’deki Anunnaki’nin yeraltına çekilmesi gibi, kozmik düzenin kuruluşunu açıklamak için kullanılmıştır. Hurri kültünde bu eski tanrılar genellikle adalet, yemin ve antlaşma törenlerinde çağrılır; onların önünde yemin edenin sözü bozulamaz kabul edilirdi.


Hititler, MÖ 17. yüzyılda Anadolu’nun merkezinde güçlü bir krallık kurduklarında, Hurri kültüründen büyük ölçüde etkilenmişlerdi. Özellikle MÖ 14. yüzyılda, Mitanni krallığıyla temas sonucunda Hurri dini unsurları Hitit panteonuna dahil edildi. Bu süreçte “eski tanrılar” kavramı da tamamen benimsenmişti. Boğazköy (Hattuşa) arşivlerinde bulunan çivi yazılı metinlerde bu tanrılar, “gök ve yerin eski tanrıları” veya “yeraltına gönderilmiş tanrılar” olarak anılır. Antlaşma metinlerinde ve dini yeminlerde bu tanrıların adı sıkça geçer. Bir örnekte şöyle yazar: “Gök ve yerin eski tanrıları, yeminimize tanık olsun; kim sözünü bozarsa, onun soyunu yerin derinliklerine çeksin.” Bu ifade, Anunnaki’nin Sümer’deki “yargıç” kimliğiyle neredeyse aynıdır.


Hititler için “eski tanrılar” yalnızca geçmişte hüküm sürmüş varlıklar değil, aynı zamanda kozmik düzenin garantörleriydi. Onlar görünmezdi, tapınakları yoktu, ancak varlıkları her antlaşmanın, her yemin metninin satır aralarında hissedilirdi. Hattuşa’da bulunan birçok diplomatik antlaşma metninde, “eski tanrılar” tanıklık listesine dahil edilir. Bu listelerde genellikle Fırtına Tanrısı Teşup, Güneş Tanrıçası Hepat, Arinna’nın Güneş Tanrıçası gibi Hitit baş tanrılarının ardından “yerin altındaki tanrılar” ifadesi gelir. Bu sırayla yazılmış olması, onların kozmik hiyerarşideki yerini açıklar: görünmez ama güçlü, unutulmuş ama daima hazır bir ilahi güç.


Hurri mitolojisinde “eski tanrılar”ın yeraltına gönderilişi, “Kumarbi Destanı” adlı metinde anlatılır. Bu destan, Mezopotamya’nın Enûma Eliš’ine benzer biçimde bir tanrılar kuşağı anlatısıdır. Gökyüzü Tanrısı Alalu, dokuz yıl boyunca hüküm sürer, ardından Anu (gök tanrısı) tarafından tahttan indirilir. Anu da daha sonra Kumarbi tarafından devrilir. Ancak Kumarbi, Anu’nun soyunu yutarak göğün tanrılarını kendi içinde taşır. Bu destanın sonunda Kumarbi’nin soyundan Fırtına Tanrısı Teşup doğar ve göksel düzen yeniden kurulur. Bu anlatının bir bölümünde, Kumarbi’nin “eski tanrıları” yeraltına gönderdiği belirtilir. Böylece evrendeki yeni düzen kurulmuş olur. Bu mit, tıpkı Anunnaki’nin yeraltına çekilmesi gibi, yeni kuşak tanrıların yükselişini açıklayan bir semboldür.


Hitit metinlerinde de bu anlatının izleri görülür. “Eski tanrılar”ın kimler olduğu tek tek sayılmaz, ancak bazı ritüel metinlerinde onların sayısının yedi olduğu belirtilir. Bu sayı, Sümer ve Babil’de Anunnaki’nin yedi yargıcıyla doğrudan örtüşür. Kimi araştırmacılar, Hititlerdeki bu yedi yeraltı tanrısının Anunnaki kavramının doğrudan mirası olduğunu savunur. Hattuşa arşivlerinde bulunan KUB 27.38 numaralı metinde şöyle denir: “Yerin yedi eski tanrısı yerin derinliklerinden çıkarak tanıklık eder.” Bu ifade, ritüel bir çağrıdan çok, sembolik bir adalet çağrısıdır. Eski tanrılar, antlaşma bozulduğunda cezayı uygulayan sessiz güçlerdir.


Arkeolojik bulgular da bu kültü destekler. Yazılıkaya Tapınağı’nda yer alan kabartmalarda, tanrıların alayı bir kaya yüzeyine oyulmuştur. Bu alayın sonunda yeraltı tanrılarını temsil eden gizemli figürler yer alır. Bu figürler diğer tanrılardan daha küçük boyutlarda, ama daha yoğun biçimde betimlenmiştir. Arkeologlar, bu figürlerin “eski tanrıları” temsil ettiğini düşünür. Aynı zamanda Boğazköy’deki antlaşma tabletlerinde geçen “gök ve yerin eski tanrıları” ifadesi, bu görsel temsille birleştirildiğinde, Anunnaki kültünün Anadolu’da hem metinsel hem ikonografik olarak yaşadığını ortaya koyar.


Hitit dininde ritüel metinlerde sıkça karşılaşılan “yerin altına kurban sunma” uygulaması da bu inançla bağlantılıdır. Kurban edilen hayvanın kanı toprağa akıtılır, bu sayede yeraltındaki tanrılara ulaşacağına inanılırdı. Bu uygulama, Babil’de Anunnakilere gece yapılan kurban törenleriyle neredeyse aynıdır. Hitit rahipleri, kurban sırasında “eski tanrılar yeryüzüne bakmasın, çünkü onların bakışı ağırdır” derdi. Bu ifade, Anunnaki yargıçlarının “ölüm bakışı” betimlemesini hatırlatır. Bu benzerlikler, Mezopotamya’dan Anadolu’ya taşınan dini fikirlerin sürekliliğini gösterir.


Hurri ve Hitit metinlerinde “eski tanrılar”ın adları genellikle gizli tutulur. Bu sessizlik, onların korkulan varlıklar olduklarını düşündürür. Bazı metinlerde “adları ağızla anılmamalı” ifadesi geçer. Bu, tıpkı Sümer metinlerinde Anunnaki’nin “kaderleri belirleyen ama adı anılmaz yargıçlar” olarak tanımlanması gibidir. Her iki kültürde de bu tanrılar soyut adaletin ve cezalandırıcı gücün sembolüdür. İnsan onları görmez ama yasalarını çiğneyemez.


Modern araştırmacılar bu kültü doğrudan Anunnaki geleneğinin devamı olarak yorumlar. Thorkild Jacobsen, Hurri-Hitit metinlerindeki “eski tanrılar”ın Babil Anunnakilerinin yerel bir uyarlaması olduğunu belirtir. Piotr Taracha, “Anadolu Tanrılar Sistemi” adlı çalışmasında, Hititlerin Mezopotamya kökenli kavramları Anadolu tanrılar hiyerarşisine ustaca eklediğini vurgular. Özellikle yedi sayısının korunması, bu etkileşimin bilinçli bir aktarım olduğunu gösterir. Anadolu’da Anunnaki adı unutulmuş olabilir, ancak onların temsil ettiği düşünce, “eski tanrılar” olarak yaşamaya devam etmiştir.


Sonuç olarak Hurri ve Hitit inanç sistemleri, Mezopotamya’dan miras kalan Anunnaki fikrini kendi coğrafyalarına ve dillerine uyarlamışlardır. “Eski tanrılar” kavramı, hem yeraltı dünyasının hem de antlaşma yeminlerinin ilahi teminatı haline gelmiştir. Bu tanrılar, görünmez olmalarına rağmen en etkili ilahi güçtür; çünkü onların sessiz tanıklığı, adaletin ve düzenin temeli sayılmıştır. Böylece Anunnaki’nin yeraltı yargıçlarından, Hititlerin yemin tanıklarına uzanan bir inanç zinciri kurulmuştur. Bu zincir, Mezopotamya’nın dini fikirlerinin Anadolu mitolojisine nasıl derinlemesine işlendiğini ve binlerce yıl boyunca nasıl yaşamaya devam ettiğini gösterir.


Hurri, Hitit, Anunnaki, eski tanrılar, Boğazköy, Hattuşa, Yazılıkaya, Kumarbi Destanı, Teşup, Ereshkigal, Mezopotamya etkisi