Ongun: Türk Boylarının Kutsal Damgaları ve Totem Hayvanları
Dedeni hiç sordun mu, "Biz hangi boydan geliyoruz?" diye. Belki de dedenin dedesi biliyordu. Belki de çok eskiden, ailenin bir damgası vardı, bir sembolü, bir hayvanı. İşte tam da bu, Türklerin "ongun" dedikleri şeydi.
Ongun - sadece bir sembol değil. Bir kimlik, bir hikaye, bir kutsallık. Her boyun kendi ongunu vardı. O ongun, o boyu diğerlerinden ayırırdı. Onu özel kılardı.
Şimdi gelin, bu binlerce yıllık geleneğin hikayesine bakalım. Ama önce şunu söylemeliyim - bu sadece geçmişte kalmış bir şey değil. Bugün bile, farkında olmasak da, ongunların izleri her yerde.
Ongun Nedir?
Kelime olarak "ongun" eski Türkçede "simge" veya "alamet" anlamına gelir. Ama bu basit bir logo değildi tabii. Ongun, bir boyun ruhunu temsil eden kutsal bir semboldü.
Düşünün - binlerce yıl önce, bozkırlarda onlarca Türk boyu yaşıyordu. Oğuzlar, Kıpçaklar, Karluklar, Kimekler... Her biri ayrı bir topluluk, ayrı bir aile. Peki bu boylar birbirinden nasıl ayrılıyordu? İşte burada ongun devreye giriyordu.
Her boyun bir hayvanı vardı. Bazıları kurdu seçmişti, bazıları kartalı, bazıları geyiği, bazıları atı. Bu hayvan sadece bir maskot değildi. O hayvan, boyun atasıydı, koruyucusuydu, ruhuydu.
İlginç olan şu - bu hayvanlar rastgele seçilmemişti. Her birinin bir hikayesi vardı, bir anlamı vardı. Bozkurdu seçen boy, kurtun gücünü, zekasını, sürü dayanışmasını temsil ediyordu. Kartalı seçen boy, özgürlüğü, yükseklerden görmeyi, savaştaki üstünlüğü simgeliyordu.
Totem İnancı ve Ata Kültü
Peki neden hayvanlar? Neden bir dağ değil, bir ağaç değil?
Eski Türkler, hayvanların özel güçleri olduğuna inanırlardı. Bir kurt geceleyin av yapar, karanlıkta görür, hiç yorulmadan koşardı. Bir kartal yükseklerde süzülür, avını kilometrelerce uzaktan seçerdi. Bir ayı muazzam güçlüydü, tek pençe darbesiyle bir atı devirirdi.
Ve Türkler şöyle düşünmüşlerdi: "Madem bu hayvanlar bu kadar güçlü, biz onlardan türesek ne olur?" İşte totem inancı buradan doğmuştu. Boylar, kendilerini seçtikleri hayvanın soyundan sayarlardı.
Ama dikkat edin - bu saçma bir şey değildi. Eski Türkler gerçekten kurt olduklarına falan inanmıyorlardı. Bu sembolik bir bağdı. Kurtun özelliklerini taşıdıklarına, kurtun ruhunu paylaştıklarına inanırlardı. Bir nevi ruhani akrabalık.
Boy üyeleri, totem hayvanlarına büyük saygı gösterirlerdi. Eğer senin ata hayvanın kurtsa, asla kurt avlamazdın. Eğer kartalsa, kartala zarar vermezdin. Bu sadece bir saygı işareti değil, aynı zamanda kimliğini koruma şekliydi.
Oğuz'un Yirmi Dört Boyu
Türk tarihinin en önemli anlatılarından biri Oğuz Kağan destanıdır. Oğuz Kağan'ın altı oğlu olur. Bu altı oğlunun her biri dört boy oluşturur. Toplamda yirmi dört Oğuz boyu.
Ve her boyun bir ongunu vardı tabii. Şimdi bunların bazılarına bakalım:
Kayı Boyu - ongunları şahindi. Evet, o meşhur Kayı boyu, Osmanlı'nın geldiği boy. Şahin, hızlı, keskin bakışlı, av konusunda ustadır. Osmanlı bayraklarında, mühürlerinde şahin motifleri görmüşsünüzdür muhtemelen.
Bayat Boyu - ongunları ördekti. İlginç değil mi? Güçlü bir yırtıcı değil, bir ördek. Ama ördek hem suda hem havada yaşar, göçebe bir hayvandır. Belki de Bayatlar bu yüzden ördekleri seçmişlerdi - hem karada hem suda güçlü olmak.
Döğer Boyu - ongunları atmacaydı. Bir başka yırtıcı kuş. Atmaca, şahinlerden farklı av tekniği kullanır. Daha sabırlıdır, daha sinsidir. Belki Döğerler kendilerini böyle görüyorlardı.
Avşar Boyu - ongunları kartalıydı. Gökyüzünün efendisi. Kartal Türk kültüründe çok özeldir. Güç, özgürlük, yükseklik demektir. Avşarlar bugün bile Anadolu'da yaşar, özellikle Afyon ve çevresinde.
Kınık Boyu - ongunları yaban tavşanıydı. İlk başta garip gelebilir - yırtıcı değil, avlanan bir hayvan. Ama tavşan çok hızlıdır, çok çabuk çoğalır, çevik ve zekidir. Belki Kınıklar bu özellikleri temsil etmek istemişlerdi.
Yazır Boyu - ongunları kazıydı. Kaz, göçebe bir kuştur, binlerce kilometre yol gider. Aynı zamanda bereket sembolüdür. Yazırlar, zenginlik ve bolluk ile özdeşleşmiş olabilirler.
Daha niceleri var tabii - Karkın, Beğdili, Salur, Eymür, Alayundlu, Yüreğir... Her birinin kendine özgü bir ongunu, kendine özgü bir hikayesi vardı.
Boy Damgaları - Tamga
Ongun sadece hayvan sembolü değildi. Aynı zamanda her boyun bir damgası vardı - tamga dedikleri.
Tamga, boyun işaretiydi. Hayvanlarına vurulurdu, silahlarına kazınırdı, çadırlarına çizilirdi. Hatta önemli belgelerde imza yerine kullanılırdı. Bir nevi marka, trademark gibi düşünün.
Her tamga geometrik bir şekildi. Bazıları okları andırırdı, bazıları yayları, bazıları hayvan figürlerini. Ama hepsi basitti, kolayca çizilebilirdi. Çünkü bozkırda kağıt kalem yok, sen ateşle tahta üzerine yakacaksın veya bıçakla deri üzerine kazıyacaksın.
Tamgalar o kadar önemliydi ki, çalınırsa büyük olay olurdu. Bir boyun tamgasını başka bir boy kullanamadı. Bu hem kimlik hırsızlığı hem de kutsal bir şeye saygısızlık sayılırdı.
Orta Asya'daki eski kayalarda bugün bile binlerce tamga görebilirsiniz. Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Moğolistan'da... Eski Türkler her gittikleri yere tamgalarını kazımışlar. "Biz buradaydık" demek için.
Bozkurt - En Kutsal Ongun
Türk mitolojisinde en özel yeri bozkurt tutar. Çünkü bozkurt sadece bir boyun değil, tüm Türklerin sembolüdür.
Efsaneye göre Türkler bir savaşta neredeyse yok edilir. Sadece küçük bir çocuk kalır geriye. Bir dişi kurt, bu çocuğu bulur ve emzirir. Çocuk büyür, kurtla evlenir, onlardan Türk milleti türer.
Bilimsel olarak saçma tabii. Ama sembolik olarak çok güçlü. Kurt, Türklerin kurtarıcısıdır. Koruyucusudur. Yol göstericisidir.
Göktürk Kağanlığı'nın bayraklarında kurt başı vardı. Savaşa giderken kurt maskesi takarlar, kurt ulumalarını taklit ederlerdi. Düşmanlar "Türkler kurt gibi savaşıyor" derlerdi.
Bu gelenek günümüze kadar geldi. Türkiye'nin özel kuvvetler amblemi kurt başıdır. Spor takımlarında kurt maskotlar vardır. "Bozkurtlar" diye sloganlar atılır.
Kartal - Özgürlüğün Sembolü
Kartal da çok özel bir yere sahipti. Çünkü kartal gökyüzünün efendisidir. Kimse ona hükmedemez, kimse onu esir alamaz.
Türkler kartal avı yaparlardı. Ama bu av değildi aslında. Kartalı yakalayıp eğitirler, onunla birlikte avlanırlardı. Kartal sahibiyle özel bir bağ kurardı. Birbirlerini anlarlardı.
Kazakistan'da bugün bile kartal avcılığı gelenekleri var. Yaşlı adamlar kartallarını kollarında taşırlar, onlarla gurur duyarlar. Yılda bir kez festival düzenlenir, en iyi kartal avcısı seçilir.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde çift başlı kartal sembolü kullanıldı. Bir baş doğuya, bir baş batıya bakardı. Hem Asya'ya hem Avrupa'ya hakim olduklarını gösteriyorlardı.
At - Bozkırın Efendisi
Türkler için en değerli hayvan tabii ki attı. At olmadan bozkırda yaşayamazsın. At yoksa savaşamazsın, göç edemezsin, av yapamazsın.
Ama at sadece bir binek değildi. At, arkadaştı, kardeşti, aile bireyiydi. Bir Türk savaşçı atıyla konuşurdu, ona isim verir, onu beslemeden önce kendisi yemezdi.
Bazı boyların ongunu attı. Ama çoğu boy atı o kadar kutsal sayıyordu ki ongun yapmaya cesaret edemedi. Çünkü ongun hayvana bir şey olursa kötü uğur sayılırdı. At ise her gün tehlikedeydi - savaşlarda, avda, göçlerde.
Yine de at motifleri her yerdeydi. Tamgalarda at figürleri, silah saplarında at başları, şarkılarda at övgüleri... At, Türk kültürünün ayrılmaz bir parçasıydı.
Geyik - Şifanın ve Berektin Simgesi
Geyik, özellikle Altay Türkleri arasında çok önemliydi. Çünkü geyik hem güzeldi, hem zarifti, hem de şifalıydı.
Geyik boynuzları, geleneksel tıpta kullanılırdı. Tozu çıkarılır, ilaç yapılırdı. Geyik etinin özel şifa özellikleri olduğuna inanılırdı.
Şamanlarda geyik başlıkları takarlardı. Ayinler sırasında geyik kostümleri giyerlerdi. Geyik, ruh dünyasına geçişin sembolüydü.
Pazırık kurganlarında bulunan duvar halılarında geyik motifleri var. MÖ 5. yüzyıldan kalma. Demek ki o zamanlar bile geyik, Türkler için kutsaldı.
Günümüze Yansımalar
Peki bugün ne kaldı ongun geleneğinden?
Aslında düşündüğünüzden çok daha fazla şey.
Türkiye Cumhuriyeti'nin amblemi - kurt ve güneş. Bayraklarda ay-yıldız - eski Türk sembolü. Özel kuvvetler amblemi - kurt başı. Hava Kuvvetleri - kartal. Deniz Kuvvetleri - çapa ve halat ama tasarımda Türk damga motifleri.
Şehir amblemlerine bakın. Birçoğunda hayvan figürleri var. Kayseri'nin atı, Uşak'ın aslanı, Aksaray'ın leylek
i...
Spor kulüplerine bakın. Beşiktaş'ın kartalı, Trabzonspor'un şahin tüyü, Adanaspor'un aslanı. Hepsi eski ongun geleneğinin modern versiyonları.
Hatta aileler bile. Bazı Anadolu ailelerinin hala "biz Kayıyız" diyenler var, "biz Bayatız" diyenler var. Kimliklerini biliyorlar, ongunlarını hatırlıyorlar.
Felsefi Boyut
Ongun geleneği sadece bir sembol sistemi değildi. Daha derin bir anlam taşıyordu.
Öncelikle, kimlik bilinciydi. Sen bir boydan geliyordun, o boyun tarihi vardı, geleneği vardı. Bu sana sorumluluk veriyordu. "Ben Kayıyım, şahin gibi hızlı olmalıyım, keskin görüşlü olmalıyım" diye düşünürdün.
İkincisi, doğayla bağdı. Ongun hayvanın bir koruyucu olması, o hayvana saygı göstermen gerektiği anlamına geliyordu. Yani çevre bilinci, hayvan hakları - bunlar modern kavramlar gibi görünür ama aslında binlerce yıllık.
Üçüncüsü, toplumsal düzendi. Her boyun bir yeri vardı, bir rolü vardı. Bazıları savaşçıydı, bazıları tüccar, bazıları zanaatkar. Ongun, o rolü hatırlatırdı.
Son Söz
Ongun geleneği belki bugün eski önemini kaybetmiş görünüyor. Artık boy sistemi yok, herkes "Türk" diyor. Ama temelde o eski hikaye hala yaşıyor.
Bir futbol takımını tuttuğunda, o takımın sembolüyle özdeşleşiyorsun. Kartalın takımıysan, kartal gibi hissediyorsun kendini. Aslanın takımıysan, aslan gibi kükürüyorsun.
Bir şirkette çalışırken, o şirketin logosunu taşıyorsun. O logoyla gurur duyuyorsun. Sanki senin de kimliğinin bir parçası.
Sosyal medyada profil fotoğrafın var. O fotoğraf, senin ongunun gibi. Seni temsil ediyor, kim olduğunu gösteriyor.
Demek ki insan, hep bir sembole ihtiyaç duyuyor. Kendini ifade edecek, başkalarından ayıracak bir işarete. Binlerce yıl önce Türkler bunu anlamışlardı. Ve ongun geleneğini yaratmışlardı.
Belki bir gün, belki de çok yakında, bu gelenek yeniden canlanır. İnsanlar köklerini aramaya başladılar çünkü. "Ben hangi boydan geliyorum?" diye soruyorlar. "Benim ongunum ne?" diye merak ediyorlar.
Ve kim bilir, belki sen de bir gün öğrenirsin. Belki dedenin dedesinin dedesinin boyu Kayıymış, ongunun şahinmiş. O zaman başını kaldırıp gökyüzüne bakarsın, süzülen bir şahini görürsün. Ve anlarsın - o senin atan, o senin kimliğin, o senin hikâyen.

Yorumlar